Barış Gündoğdu – FeDeR’İMİZE DAİR (3)
Değerli dostlar; Bugün “FeDeR’imize Dair” köşemde; Fenerbahçe ve Türk spor tarihi konusunda uzmanlaşmış ve Fenerbahçe’mize Müze müdürü olarak uzun yıllar hizmet etmiş, FeDeR’imizin 1 nolu kurucu üyesi ve kurucu Başkanı Alp Bacıoğlu ile, derneğimizin kuruluş öyküsü konusunda yapmış olduğum röportajı yayınlamak istiyorum.
Bu bağlamda köşemde, dernek tarihimizden anekdotların yanında, derneğimize tarih boyunca hizmetleri olan değerli Fenerbahçelilerle yapacağım söyleşileri de paylaşacağım. Umarım severek takip edersiniz.
İsterseniz nasıl Fenerbahçeli olduğunuz sorusunu sorarak söyleşimize başlayalım…
Üsküdar Salacak doğumluyum. Ben daha çocukken 2 ya da 3 yaşlarında Babamın bir ev satın alması üzerine “Doğancılar” semtine taşındık. 1950’lerin ortalarına doğru ülkede televizyon filan olmadığı gibi, Radyo’dan da düzenli naklen maç yayınlarının da henüz yapılmadığı yıllardı. İşte bu yıllarda Doğancılarda ki 15, 16 yaşındaki abiler aralarında sürekli maç konuşmaları yaparken ben de kapımızın önünde oynuyordum. Orada sıklıkla Fenerbahçe ismi geçiyor ve Naci, Basri, Avni, Burhan, Lefter gibi bazı isimler sürekli dillendiriliyordu. Dört, beş yaşlarında idim. Aslında bu isimler kulağıma pek yabancı gelmiyordu. Ancak içlerinden en çok sözü edilen isim Lefter’di. Bu isim bana biraz değişik gelmiş olacak ki; 1955 ya da 56 yılında bir gün 15-16 yaşlarında mahalleden bir abiye sordum: “Abi bu Lefter de kim?” “Yumuşak bir ses tonuyla aldığım tatlı, sert yanıt o çocuk halimle hem şaşırmama hem de utanmama neden oldu: “Eğer Lefter’i tanımıyorsan Üsküdarı’ı terk et. Lefter’i tanımayan bir çocuğun Doğancılarda ne işi var. Lefter’i tanımayan birisi bu semtte oturmamalı. Lefter Türk futbolunun 1 numaralı futbol yıldızıdır.” O gün Lefter’i tanımadığım için kendimden çok utanmıştım. Sonra o konuşmanın üzerinden 10-12 gün geçmişti ki, aynı abi yanıma gelerek, ”yarın Lefter’in antrenmanı var. Onu yakından görmek istersen sen de bize takıl” dedi. Ertesi gün sekiz, on kişi ve ben eski Fenerbahçe Stadına gittik. Lefteri ve Fenerbahçe’mi ilk kez yakından gördüm. O tarihten itibaren hem Fenerbahçeli oldum hem de Lefter’e sevdalandım. Kendimi yaşamımın her sürecinde Lefter Fenerbahçelisi olarak tanımlarım!
Peki, daha sonraki yıllarda içinizdeki Fenerbahçe Sevdası nerelerde ve ne şekilde gelişti?
1958 yılında ailem ile birlikte kentin yeni kurulan semtlerinden Etiler’e taşındık. Artık okumayı da öğrenmiştim. Ve de gazeteleri spor sayfasından okumaya başlayan tam bir fanatik olmuştum. İlk maçıma 1 Temmuz 1960 tarihinde babamla gittim. Bu 27 Mayıs darbesinden sonra düzenlenen “Cemal Gürsel Kupası’nda” oynadığımız Beşiktaş derbisi maçıydı. Bu karşılaşmada 37. Dakikada 2-0 geriye düşen Fenerbahçe maçı 0-2’dan geri dönerek 6-2 kazanmasını bildi. Orada Fenerbahçeliliğim sanki geri dönüşü olmayan bir yola girdi ve bir daha sökülemeyecek şekilde perçinlendi. Tüm bunlara karşılık annem maçlara gitmeme izin vermiyordu. 1964 yılının Şubat ayı 1960’dan sonra ilk defa Etiler’den arkadaşlarımla 17 Şubat 1964 tarihinde (1963-1964 sezonunun ikinci yarısı) yine bir Beşiktaş maçına gittim. Bu karşılaşmaya gelinceye değin babamın benim için bilet alıp götürdüğü maç sayısı üçü, dördü geçmezdi. Şubat 1964’de Etilerden arkadaşlarım, abilerimle gittiğim bu maç tarihe santrası yapılmayan gol olarak geçti. Maçtan önce 3 puan geride olan Fenerbahçe Sezon başı Beşiktaş’tan gelen Şenol Birol’un son saniye golüyle rakibini 1-0 yendi. Maçın hakemi Alman Rudolph Kreitlein golden sonra santra yaptırmayıp maçı bitirdi. Fenerbahçe ise o 1963-64 sezonunun Süper Lig Şampiyonu oldu. O tarihten itibaren çocukluğum, gençliğim Fenerbahçe tribünlerinde geçti. Orada tribünlerin tozunu yuta yuta çoğunlukla Fenerbahçe’mden hep her zaman gurur duyarak büyüdüm. Bu günkü yaşlarıma değin yaşamım salonlarda, statlarda geçti. böylece 70 yaşımı bir kaç yıl önce Fenerbahçe’min peşinde devirdim.
Tribünlerde uzun vakitler geçirdiğinizi söylediniz, peki sizin için tribünlere iz bıraktığınız bir anekdot oldu mu?
Ortaokulu bitirdikten sonra lise dengi bir meslek lisesi olan Turizm Otelcilik Meslek Lisesine başladım. Yaz tatili dönemlerinde bizim her hangi bir turistik işletme ya da restaurant’ta staj yapma zorunluluğumuz vardı. 1970 yazından itibaren yaz aylarında okullar açılıncaya dek İsviçre’de çeşitli otellerde stajlar yaptım. Otelcilik okulu bittikten sonra da Almanyaya gittim. 1974 yılının son aylarına dek Almanya’da yaşadım.
1970’lerde 3 büyüklerin maçlarını oynadığı İnönü Stadı tribünlerinde taraftarların konumu, durumu şöyle idi. İnönü’de ismine “yeni açık” denilen tribünde futbolseverler takımlarını desteklerlerdi. (Eski Gazhane tarafı denilen tribün) Yaşı uygun olanlar bu kale arkası tribününü anımsayacaklardır. Maçlarda takımlara tek destek İnönü’de bu “Yeni Açık” tribününden verilirdi.
İnönü Kapalı tribününe gelen taraftarlar sanki sinema ya da tiyatroya gelmişler gibi sessizce maçı izlerler. Sadece bir tek gollerde gol diye ayağa kalkılır ve bağırılırdı. Bu söylediğim diğer iki büyük takımımız için de geçerli idi. Bu anlamda İnönü Stadyumunun kapalısında da artık taraftarlar tezahürat yapsın diye 1976 yılında “Yeni Açık” tribünden İnönü kapalısına geçip, orada sonradan efsane olarak anılacak olan “İnönü Kapalısını” oluşturan ilk 10-15 tribüncüde biri olmam, bugün bile bana hala tatlı bir övünç ve de haz verir. Biz kapalıyı oluşturduktan sonra bizim arkamızdan Beşiktaş ve Galatasaraylı tribüncüler de kapalıda konuşlanıp kendi “kapalılarını” oluşturdular.
Sizde Fenerbahçeli taraftarları bir çatı altında birleştirecek bir dernek kurma düşüncesi ne zaman olgunlaştı ve gelişti?
50 yıl önce Türkiye’de tribünlerde dernek gibi oluşumlar yoktu. Ancak aynı semtte oturan insanların birlikte oturdukları semtlerden taraftarların birlikte oturdukları oluşumlar vardı. Üsküdarlılar, Fındıkzadeliler, Kasımpaşalılar, Bostancılılar, Şişlililer vb.
1974 yılına kadar Almanya’da yaşadığımı söylemiştim. Eski tribüncü olduğum ve futbolu çok sevdiğim için orada da Bundesliga maçlarına gittim. Onların fanatik taraftarlarıyla sohbetlerim oldu. İsviçre ve Almanya’da şunu gözlemledim. Orada taraftarlar ismi “Fan Clup” olan bazı oluşumların üyesi idiler. İstanbul’a kesin dönüş yapınca bizde de böyle bir oluşum oluşturulabilir mi? düşüncesi kafamda olgunlaşmıştı. 1975 yılında Türkiye’de bu tür taraftar oluşumları daha henüz yoktu. Sadece liseyi bitirenlerin üye olabildiği Galatasaraylılar Derneği (kuruluşu çok eskidir ve kulüple ilgisi yoktur. Liselilerin kurduğu bir dernektir.) ve Beşiktaşlılar Cemiyeti gibi ki bu dernek de BJK’ta kongre tutmak için kurulmuş bir dernekti. Bunların dışında Türkiye’de hiç bir kulübün 3 büyüklerde bunun içindedir taraftarlarına yönelik bir derneği yoktu.
Taraftarlara hitap eden bu tür oluşumların kurulması da ülkemizin ilk taraftar derneği “FeDeR” sayesinde olmuştur. Yani derneğimiz bu işin de öncüsü konumundadır. Biz kurulduktan sonra Türkiye’de günümüze gelinceye kadar ülkede futbolseverlere ve hatta sporseverlere yönelik onlarca dernek kuruldu. Benim kafamda salt kulübe üye olanların girebilecekleri bir oluşum yoktu. Fenerbahçe’yi çok seven maç hatta deplasman kaçırmayan ve kulübüne sevdalı kişilerin kulüp üyesi olma koşulu aranmadan üye olup düşüncelerini özgürce uygulamaya geçirebilecekleri bir oluşum düşlüyordum.
1975 yılında ülkeye geri döndükten sonra bu derneği kurma işi neden hemen hayata geçirilemedi de 1986 yılına değin sarktı.
Ben önce Türkiye’ye dönünce Üniversiteye yazıldım. Çünkü orada rahmetli babamın beni gönderdiği okul, “yüksek okul” statüsünde değildi. Bana ülkemde askerliğimi yedek subay olarak yapma olanağı sağlamıyordu.
1976 yılında Ankara DTCF fakültesi “Alman dili ve edebiyatı“ bölümüne girdim. 5 yıl başkent de okudum. Sonra askerliğimi yaptım. Tüm bunlar olurken de zaten yıllar da hızlı bir şekilde akıp geçmişti. Önce daha geniş katılımlı en az 80-10 tribüncünün kurucu üye olduğu bir dernek düşünürken 1983-84 yıllarında tribünden arkadaşlarımla yaptığım küçük çaplı bir iki toplantı sonunda, önce derneği kurup sonra büyütme kararı verdik. Burada bana en büyük yardımcı olan kişi iş yaşamımda da birlikte çalıştığım Emre Doğanoğlu idi. Emre kardeşim öyle maç kaçırmayan bir Fenerbahçe fanatiği değildi. Ancak doğup büyüdüğü Ankara’da bazı dernek kuruluşlarında aktif rol almış ve bu konularda çok deneyimli bir kişilikti. Emre eşi ve çocukları ile 1991 yılından beri Fethiye’de yaşamaktadır.
Fenerbahçeliler Derneğini kurduğum renktaşlar şu arkadaşlarım idi. Emre Doğanoğlu, Ali Seyda Atamer, Abdürrahim Ertaylan, Celal Fırat, Selver Eren, Ünal Kuran. Bu kurucu üyeler arasında 1938 doğumlu olan Ünal Kuran’ı yıllar önce önce yitirdik. Ünal abi ışıklar içinde uyusun.
Derneği kurduktan sonra İlk olağan genel kurulumuzu yaptığımızda üye sayımız yaklaşık 40 kişi kadardı. İlk olağan genel kurulumuzu bugün yerinde Swiss Otel bulunan TSYD (Türkiye Spor Yazarları Derneği) Sosyal tesislerinde yapmıştık. Dernek resmen etkinliğe başladıktan yaklaşık 15 -20 gün sonra Gazetelerde kulübün renkli kişiliklerinden hitabet gücü yüksek, ve de insanları etkileyici bir güzellikte konuşan Dr. Memduh Eren’in bir demeci vardı. Şöyle diyordu: “Halkın takımı Fenerbahçe’yi yurt sathında kuracağımız dernekler aracılığı ile camiamızı kötü yöneten bu düşünüş biçiminden (zihniyet) kurtarıp halkla ele ele çağdaş bir kulüp haline getireceğiz.” Memduh Ağabey arkadaşları ile birlikte “kulübü Semih Bayülken ve şürekasından kurtarma işine soyunmuştu. Onların amaçları, düşleri; çağdaş, güzel yönetilen bir Fenerbahçe’yi oluşturmaktı. Üstelik Semih Bayülken Dr. Memduh Eren’in Kadıköy’den çocukluk arkadaşıydı. Bu haberden sonra Memduh Ağabey’i aradım. Ona şunları söyledim: “Biz de Semih Bayülken’e karşı savaşım vermek Fenerbahçe’mizi bunlardan kurtarmak üzere bir dernek kurduk. Birlikte hareket edebiliriz.” Rahmetli Dr. Memduh Eren ve dört, arkadaşı ile ben ve 3-4 arkadaşım birlikte TSYD lokalinde bir yemek yedik. Yemekten iki üç gün sonra Dr. Eren ve 15-20 arkadaşı derneğe üye oldular.
Derneğin ilk genel kurulunda ben başkan oldum. Bu derneğin ilk başkanı olmak onuru yaşamım boyunca benim en büyük övünç kaynağım olarak kalacaktır.
Bugün 2023 yılının sonuna doğru derneğin 7500 üyesi vardır.
Benim başkanlığım sırasında derneğin üye sayısı yaklaşık 300 kişiyi bulmuştu. Dernek artık onun bunun iş yerinden, bürosundan değil de kendi lokalinden yönetilmesi gerektiği düşüncesiyle yeni genel kurula maddi olanakları yüksek bir başkan arayışına giriştik. Derneğin eski yönetim kurulu üyelerinden Yalova doğumlu Erdinç Ağabey (Salman) aslen Karabüklü olan İstanbul’a kısa bir süre önce işlerini büyütmek üzere yerleşmiş bulunan Osman Fahri Şahin’i bize önerdi. Onu başkan yaptık.
İkinci olağan genel kurulumuz 1988 Osman Fahri Şahin derneğin benden sonra tarihindeki ikinci başkanı olarak seçildi.
Onun döneminde hemen stadın yanında bulunan Kördere sokakta derneğin ilk lokalini açtık. Bu ilk lokalin açılmasında o dönemlerde Kadıköy Belediye Başkanı olan Osman Hızlan’ın da büyük destekleri olmuştur. Lokalimiz Stadımızın hemen yanında bulunan Kördere sokakta idi.
Bu yeni lokal 4 katlı bir binanın ilk iki katında idi. Girişte maç ya da diğer günler üyelerin yiyip içebilecekleri bir restaurant dışında ikinci katta yönetim kurulu toplantılarının da yapıldığı büyükçe bir salon ve üç odadan oluşmuş bir idari merkez binasından oluşuyordu. Aklımda yanlış kalmamışsa açtığımız bu yeni lokalin aylık kirası 4 bin lira idi. O dönemlerde Kadıköy Belediye başkanı aynı zamanda Fenerbahçe üyesi olan Osman Hızlan yeni Lokalimizi ve dernek merkezini açtığımızda kira bedeli olan aylık 4 bin lirayı bir yıl süreyle ödemeyi üstlendi ve bu parayı da her ayın başında hiç aksatmadan ödedi. Ayrıca da derneğin lokaline yeni ve büyük ekran bir televizyon alıp derneğe armağan da etmişti. Onu bugün rahmetle ve şükranla anmak hepimizin görevidir.
(Devam edecek)
Barış Gündoğdu – 19 Aralık 2023