A. Anıl Ezergül – BİZ TAKIM TUTMUYORUZ, FENERBAHÇELİYİZ
Çok değil, bundan 3,5 ay önce oynanan ve son saniye golüyle belki de o sezon psikolojik olarak şampiyonluk şansımızı bitiren 3-3’lük İstanbulspor maçı. Maçtan eve sabaha karşı dönülmüş, umutlar yaralanmış ama bitmemiş asla. Fenerbahçe’nin olduğu yerde umutlar bitmez çünkü, çok iyi biliriz.
Haydi gelin, “önce o gece birdenbire kağıda döktüğüm duygularımı, daha doğrusu Fenerbahçe neden bu kadar farklı” sizlere hatırlatayım.
Sene 1997. Tam tarih, 2 Kasım 1997. O günden yaklaşık iki ay kadar önce üniversite için Bursa’ya yerleşmiştim. Hayatımda ailemden bu kadar keskin bir şekilde ayrı ilk kez kalacağım. Acemilik, heyecan, korku, hepsi var bünyede. Ama en çok ne vardı, biliyor musunuz? Fenerbahçe’den uzak kalma huzursuzluğu! Vize dönemine maç denk gelir mi, final dönemine maç denk gelir mi, devam zorunluluğu olacak mı? Bütünlemelerde verir miyim ben bu dersi? Maçlara nasıl gidebilirim soruları. Kafa çok karışık yani…
Okul başladı, ben İstanbul’da oynanan her maça Bursa’dan geliyorum, hem ailemi görüyorum, hem de Fenerbahçe’me koşuyorum.
29 Ekim tatilini de fırsat bilerek 29 Ekim 1997 Çarşamba günü kaçtım geldim İstanbul’a yine. O zamanlar kombine, vs. yok tabii. İnternet satışı da hak getire. Cep telefonu bile yok doğru dürüst kimsede. Bende de yok doğal olarak. Pazar günü Fenerbahçe Kocaelispor maçı var Kadıköy’de. Beni çubukluyla, daha doğrusu tribünle 7 yaşımdayken bir Fenerbahçe Galatasaray maçında tanıştıran babamı maça gelmesi için bu sefer ben ikna etmeye çalışıyorum: “Ya gel işte be baba, ne olacak ki, hem bak Osman Amcaları da ayarladım onlar da gelecek.” Osman Amcalar dediğim, babamın Bakırköy’den en yenisi 30 yıllık yoldaşları, dostları. En sağlam ortak noktaları da tabii ki Fenerbahçe.
Neyse uzatmayayım, babamın arkadaşlarını da organize ederek hep beraber maça gittik. Fenerbahçe, Kocaelispor ile oynuyor. Ama bir tuhaflık var. Hayatını Fenerbahçe’ye adamış diyebilecegim bir adam, o gün maça gitmek istemiyor. Keyifsiz bildiğin. İşle ilgili bir sorunu vardır diye önemsemedim ilk başta. Ama yok, adam yorgunum diyor. Ben şımarık, arsız bir çocuk gibi ısrar ediyorum ve babamı maça sokuyorum zorla. Dakika 62. Okocha’nın şutu rakip defanstan dönüyor, top ceza sahası dışında sol çaprazda bulunan Erol Bulut’un önüne düşüyor, Erol uzaktan harika bir füze fırlatıyor doksana. 2-0 öne geçiyoruz. Yanımda duran babama sarılacağım, bakıyorum babam yere düşmüş! Bilinç yok. Apar topar hastaneye gidiyoruz, kalp krizi!
İlk müdahale ile hayata geri dönüyor ama yapılan bir iğne nedeniyle böbreklerini kaybediyor o an. O iğne yapılmasa belki kaybedecektik diyor acildeki uzman doktor. Şükrediyorum babamın halâ yaşıyor olduğuna.
Ama o maçtan sonra ne onun hayatı, ne benim hayatım asla eskisi gibi olmuyor. Tam 15 sene haftanın üç günü diyaliz seansına gitmek zorunda kalıyor babam. Ben kendimi suçluyorum “benim yüzümden oldu” diye. Çevredeki insanlar, akrabalar, vs. ağız birliği etmişcesine babama ve bana “Fenerbahçe yüzünden başınıza bir şey geleceği belliydi” diyorlar sürekli.
Babam yeni hayatının ilk haftasında diyaliz seansına gitmeden üzerini değiştirmek için evde odaya geçiyor. Odadan bir çıkıyor, üzerinde o Kocaelispor maçında giydiği 10 numaralı, sırtında Lefter yazan forması. Göz göze geliyoruz babamla. Dolu gözlerle bakıyorum ona, üzüntü değil ama gururla. Orada bana gülerek diyor ki, “Kanaryasın sen bizim canımız lafı sadece bir tezahürat değil, Fenerbahçe’ye küsülmez!”
Ben ilk o gün Fenerbahçe’ye küsülmeyecegini öğrendim babamdan. En ümitsiz anda bile hiç ümidimi yitirmedim Fenerbahçe’ye dair.
Fenerbahçe savaşmaktır, Fenerbahçe direnmektir, Fenerbahçe her şey en olumsuz şekilde ilerlerken bile en güzel ihtimali hayal edip o hayalin peşinden gitmektir.
Bugün herkes kızgın, yılgın olabilir ama küskün olmayacağız. Savaşmaya devam edeceğiz. Matematik bitti diyene kadar umut devam edecek.
13 Kasım 2012’de kaybettim babamı. Fenerbahçe Kocaelispor maçından 15 sene sonra. Son girdiği diyaliz seansında kalbi artık dayanamadı, o an üzerinde o 10 numaralı Lefter yazan forması ile diyaliz merkezinde hayata gözlerini yumdu. Halâ bazen, kazandığımız maçlardan sonra elim telefona gidiyor, “nasıl koyduk babuş” diye arayasım geliyor onu. Kötü sonuçlardan sonra da onu yine arayasım geliyor hep. Bana teselli vermesi, beni ayakta tutması için. “Fenerbahçe’ye küsülmez” demesi için…
Bugün maçtan dönerken, eve girmeden son anda geri dönüp babamın mezarına gittim. Bir sigara yaktım, baktım ona uzun uzun. “Fenerbahçe’ye küsülmez” lafını ondan duymak istedim bir kez daha. Tam da o anda, telefonuma bir mesaj geldi. Mesajda aynen şu yazıyordu: “Bu sene şampiyon olamazsak, iyiliğe inancım bitecek. Kötülük kazanacak.”
Hayır Sekom, iyilik kazanacak, inancımız asla bitmeyecek ve biz şampiyon olacağız. Fenerbahçe direnmektir, Fenerbahçe savaşmaktır. Direneceğiz, savaşacağız ve bu sene şampiyon olacağız.
Bu dünyada iyilik var olduğu sürece FENERBAHÇE’YE KÜSÜLMEZ.
Hepinizin bildiği gibi, geçen sene şampiyon olamadık. Son gün, son maç, son saniyeye kadar umudum hiç bitmedi ama benim. Bitti denilen yerde, yeni sezonla umudum tekrar tazelendi sadece, olan bu.
Bu sezon futbol takımımız geçen sezonlara nazaran daha farklı ve yıldız olarak nitelendirilen yeni transferler yaptı. İyi de başladık İsmail Hocam ile, maşallah.
Burada size işin tekniği, taktiği ile ilgili yorum yapma cüretini tabii ki göstermeyeceğim. Ama naçizane, bilinmesini istiyorum ki sezon içerisinde mutlaka düşüşler, kötü skorlar ve hatta kötü oyunlar olacak. Kötü gününde olan, formsuz dönemler geçiren saha izdüşümlerimiz olacak. Evet saha izdüşümü diyorum ben futbolcularımıza. Hepsine hem de. Hiç ayırmadan onları.
“Fenerbahçe’ye küsülmez” demiştik ya babamla, “başka Fenerbahçe yok” diyoruz ya hep birlikte. Sahip çıkalım olur mu bu sene bizimkilere? Destek olalım istemediğimiz şeyler sahada yaşansa bile. Hatırlayalım bu sene artık: “BİZ TAKIM TUTMAYIZ, BİZ FENERBAHÇELİYİZ.”
Dün İrfan Can, bugün Altay, belki de yarın Tadic kötü gününde olacak sahada. Ayırmayalım o çocukları gönlümüzden, bulsa bir kaşık suda hepimizi boğmaya fırsat kollayan hizipçilere günyüzü göstermeyelim bu sene. Ne olur ki? Bu sefer de düşen bir dostumuza el uzatır gibi, zor günlerde sevgimizi sakat bırakmayalım.
42 yıllık hayatımın son 35 senesi istisnasız her gün, göğsümü gere gere kendime söylediğim gibi; BİZ ŞAMPİYON OLACAĞIZ. İnanın buna…
Küsmeyelim Fenerbahçe’ye be dostlar, vallahi billahi Fenerbahçe’ye küsülmez.
A. Anıl Ezergül – 16.08.2023